Boğazlar nedir? Boğazlar meselesi nedir? Boğazlar meselesinin tarihi ve Boğazlar sorunu

TAKİP ET

Dünya siyaseti açısından önemli yere sahip olan bunun yanı sıra iki yüz yıldır siyasi nüfuzun ve egemenliğin çarpıştığı bir yer durumuna gelen İstanbul ve Çanakkale boğazları bugün hala önemini sürdürüyor. Boğazlar meselesini merak edenler için haberimizde konuya ilişkin bilgilere yer verdik.

Reklam
Reklam

Çok eski zamanlarda Çanakkale Boğazı’nda Karadeniz hakimiyeti kurabilmek için çeşitli savaşlar meydana geldi.  M.Ö. 512 yılında Pers Kralı Dara, İskitlerin arkasından batıya doğru ilerlerken İstanbul Boğazının en dar yeri olan Rumeli Hisarının olduğu yere sallardan meydana gelen bir köprü inşa ettirdi. Pers-Yunan savaşında ise, Milattan Önce 480 yılında Kserxes I, Çanakkale Boğazında kurduğu köprü ile Avrupa’ya geçti. Bu olay yaşandıktan 116 sene sonra Büyük İskender’in kuvvetleri yine bu yerden Anadolu yakasına geçirildi. Bu tarihten itibaren Doğu Roma İmparatorluğu kurulana kadar Boğazların fazla bir önemi yoktu. Ardından 672 yılında İslam donanması Çanakkale Boğazını geçti ve Haliç’e kadar geldi. Dokuzuncu yüzyıla kadar devam eden İslam akınları karşısında İstanbul Boğazı Haçlı ordularına geçit yeri oldu. Dördüncü Haçlı Seferi gerçekleştikten sonra Boğazların hakimiyeti Venediklilerin eline geçti. Fazla zaman geçmeden Boğazların hakimiyetinde Cenevizliler de rol oynamaya başladılar. On dördüncü yüzyıl ortalarına kadar devam eden Venedik-Ceneviz hakimiyeti bu yüzyılda yerini Türklere bıraktı.

1332 yılında Aydınoğlu Umur Bey Gelibolu’ya iki kere kuşatma gerçekleştirdi. 1356 yılında  ise Osmanlı Sultanı Orhan Beyin oğlu Süleyman Paşa, Gelibolu ve Bolayır’ı ele geçirerek Avrupa topraklarına girdi. Ardından da Rumeli’deki fetihler birbirini takip etti. Daha sonra Yıldırım Bayezid Han, İstanbul’u almak için Anadolu Hisarındaki Güzelce Hisar adlı kaleyi inşa ettirdi. Bunların hepsinden sonra Fatih Sultan Mehmed Han Anadolu ve Rumeli ülkelerini birbirine bağlayan ve bunun yanı sıra iki denizin arasını kesmek için, geçişe tamamen hakim olmak için Boğaz’ın en dar yeri olan lakin akıntının çok fazla olduğu yere Rumeli Hisarını yaptırdı. En sonunda, İstanbul 29 Mayıs 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed Han ve ordusu tarafından fethedildi. Bunun üzerine Boğazların hakimiyeti Osmanlı İmparatorluğunun eline geçti. Sultan İkinci Bayezid Han zamanındaki fetihlerin ardından, Osmanlılar Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve Karadeniz Boğazına bir yabancı kuvvetin serbestçe girmesine izin vermedi. Osmanlıların Karadeniz ve Akdeniz’deki mutlak hakimiyetleri buradaki devletlerin rahat içinde yaşamalarına neden oldu. Daha önceleri eşkıyalık yapan Venedikliler, Maltalılar, Cenevizliler bu kuvvetin karşısında teslim oldular ve uzun zaman eşkıyalık yapamadılar.

Tarih ilerledikçe Osmanlı Devleti zayıflamaya başladı. Bunun üzerine birçok devlet, Boğazlar üzerinde çıkarları doğrultusunda çatışmaya başladı. İstiklal Savaşı sonunda da Boğazlar Türklerin hakimiyetinde kaldı.

Çanakkale Boğazı olarak bilinen yer, Adalar Denizi denilen Ege’yi ve Marmara’yı birleştirmektedir. Coğrafi yapı açısından İstanbul Boğazı’na benzemektedir. Lakin ona göre daha uzun ve geniştir. Çanakkale Boğazının uzunluğu 56 kilometre iken, en geniş yeri ise 7500 metredir. Bunun yanı sıra en dar yeri 1290 metredir. En derin yeri ise 105 metredir. Boğazın ortalama derinliği 30-40 metredir. İstanbul Boğazı ise Karadeniz’i ve Marmara’yı birleştirmektedir.

Bu boğaz, tuzluluk derecesi ve yüksekliği farklı olan iki denizi birleştirdiği için sürekli akıntılıdır. Karadeniz’in daha az tuzlu olan suları üstten Marmara’ya doğru akarken,  Marmara’nın daha tuzlu suları da alttan Karadeniz’e doğru akmaktadır. Üst akıntı alt akıntıya oranla daha hızlı ve geçirdiği su açısından daha fazladır. En büyük hız Kandilli hizalarındadır ve saniyede 1.45 metreyi bulmaktadır.

Boğaz’ın ortasından geçen bir hatta göre uzunluğu 29.9 kilometredir. Kıyıları takip eden uzunluk ise Rumeli tarafı Haliç dahil 46 km Anadolu kıyısı ise (Anadolu Feneri ile Kız Kulesi arası) 34 kilometredir. Boğaz’ın genişliği yer yer değişmektedir. En dar kısmı hisarlar arası olup 698 metredir. Anadolu ve Rumeli fenerleri arası 3600 m ile Boğaz’ın en geniş yeridir.

İstanbul boğazında gerçekleşen önemli kazalar

Son yıllarda büyük mal ve can kaybına neden olan kazalar şu şekildedir;

14 Aralık 1960’da Yunan tankeri ile Yugoslav tankeri kaza yaptı. Kaza sonucunda büyük bir yangın çıktı ve boğaz için tehlikeye sebep oldu. Kazada 20 kişi hayatını kaybetti.

15 Eylül 1963 tarihinde Norveç tankeri Servibunu’da bulunan yarı yatık tankere çarptı ve tonlarca akaryakıt boğaza döküldü.

4 Aralık 1963’de Sovyet yük gemisi sisten dolayı Baltalimanı’nda yalılara çarptı ve 3 kişi hayatını kaybederken 11 kişi yaralandı.

13 Aralık 1963 yılında Yunan tankeri Kanlıca’da yalılara çarptı ve bir kişi hayatını kaybetti.

21 Haziran 1965 yılında Sovyet gemisi Beylerbeyi iskelesi yanında bulunan kahveye çarptı.

9 Kasım 1965 yılında Yunan yük gemisi sisten dolayı Yeniköy önlerinde bulunan bir yolcu motoruna çarptı ve sonuç olarak 5 kişi hayatını kaybetti.

1 Mart 1966 günü Sovyet tankeri ile Sovyet yük gemisi gece Üsküdar önlerinde çarpıştı. Akaryakıt denize yayılması ile beraber iskele yandı.

18 Aralık 1966 tarihinde Romanya tankeri Beylerbeyi önünde bir balıkçı motoruna çarptı ve 7 kişi hayatını kaybetti.

27 Temmuz 1972 tarihinde Turan Emeksiz vapuru Sönmezler şilebiyle Saraybunu önünde kaza yaptı ve 5 kişi hayatını kaybetti.

30 Aralık 1972 tarihinde Beşiktaş tarafında bir dolmuş motoru ile mavna kaza yaptı ve 6 hayatını kaybetti.

15 Kasım 1979 tarihinde Rumen İndepentante tankeriyle Yunan tankeri kaza yaptı. Rumen tankeri yanarak boğazın sularına gömüldü.

25 Ocak 1981 tarihinde Toroslar-Türk gemisi ile İndian Trader-Hindistan gemisi kaza yaptı.

23 Eylül 1982’de Lutra-Romanya gemisi ile Geminii Erra-İtalyan gemisi kaza yaptı.

13 Mayıs 1983’de Göztepe ve Engin isimli iki Türk gemisi kaza yaptı.

28 Şubat 1984’de Hamdi Karahasan-Türk gemisi ile Aleksandra Kolon-Sovyetler Birliği gemisi kaza yaptı.

5 Ocak 1985’de Agosta-Bulgar gemisi ile Clabuget-Romanya gemisi kaza yaptı.

16 Ocak 1985’de Trountenbels-Yunanistan gemisi karaya oturdu.

18 Ocak 1986’de Flag Williams-Yunan gemisi ile Meng Hai-Çin gemisi kaza yaptı.

15 Temmuz 1987’de Menteşe-Türk gemisi yandı.

4 Eylül 1988’de Bazias-4 Romanya gemisi ile Tuncay Çepnioğlu gemisi kaza yaptı.

21 Şubat 1989’de Burak ve Mehmet Mete Türk gemileri kaza yaptı.

29 Mart 1990’de Jambur-Irak gemisi ile Dattong Shan-Çin gemisi kaza yaptı.

8 Aralık 1991’de Nursun-Malta gemisi ile Beatrice-İtalyan gemisi kaza yaptı.

14 Şubat 1992’de Boğaziçi-Türk gemisi ile Satumave-Romanya gemisi kaza yaptı.

 

Çanakkale Boğazında gerçekleşen önemli kazalar

 

 

4 Nisan 1953 yılında Narabunu önlerinde Dumlupınar denizaltısı İsveç şilebi ile çarpıştı ve kazada 81 denizcimiz şehit düştü.

1 Kasım 1966 yılında Derince araba vapuru Sovyet şilebi ile Eceabat açıklarında kaza yaparak battı.

19 Nisan 1969 tarihinde Hindistan şilebi ile Sovyet şilebi kaza yaptı.

7 Aralık 1969 tarihinde Yunan şilebi, Çanakkale iskelesindeki Ayvalık vapuruna çarptı.

11 Ocak 1972 tarihinde Norveç ile Liberya şilepleri kaza yaptı.

1982’de meydana gelen toplam 24 deniz kazasında beş kişi hayatını kaybederken sekiz kişi de yaralandı. Lakin 1 Mayıs 1982’de yürürlüğe konulan sağ seyir düzeni ile kazalarda belirli bir azalma meydana geldi. Bu düzen kapsmaında Türk limanlarına uğrayacak olan yabancı bandralı gemilere kılavuz kaptan alma mecburiyeti getirildi. Boğaz’ı ve Boğaz trafiğini iyi tanıyan Türk kılavuz kaptanları sayesinde 1983 yılından itibaren deniz kazaları büyük ölçüde önlenmiş oldu.

4 Nisan 1984’de Bizans-Romanya gemisi ile Tay-Sovyetler Birliği gemisi çarpıştı.

17 Ekim 1984’de Göksu-Türk gemisi karaya oturdu.

16 Mart 1985’de Esram ile Murat Türk gemileri kaza yaptı.

28 Kasım 1986’de Hamdi İsmet-Türk gemisi Volgo Netl-111-Sovyetlerbirliği’ne ait demirli gemiye kaza yaptı.

4 Mart 1988’de Norsun-Malta gemisi ile Yamak-Türk gemisi kaza yaptı.

8 Ocak 1991 Kupari-Yugoslavya gemisi ile Leonhard-Singapur gemisi kaza yaptı.

İstanbul ve Çanakkale boğazlarında bu kazalarla birlikte 10 Nisan 1952 tarihinden 27 Şubat 1992 tarihine kadar toplamda 444 adet kaza yaşandı.

Boğazlar meselesi

Osmanlı Devleti Karadeniz’e, Marmara Denizi’ne ve boğazlara hakimken boğazlar ile alakalı bir olay yaşanmadı. Lakin Rusya 18. yüzyılda Karadeniz’in kuzey kıyılarına hakim olunca, Osmanlı Devleti 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile beraber Rus ticaret gemilerine Boğazlardan Serbest geçiş hakkı tanımaya başladı. 1798 ve 1805 Osmanlı-Rus İttifak antlaşmaları ile beraber Karadeniz bütün yabancı devletlerin savaş gemilerine kapatıldı. Rus savaş gemilerine Boğazlardan serbest geçiş hakkı tanındı ve yabancı savaş gemilerinin Karadeniz’e zorla girmek istemeleri durumunda da Osmanlı-Rus donanmalarının birlikte karşı koymaları kararı verildi. Ama bu antlaşma kısa süre sonra 1807 Osmanlı-Rus Savaşı ortaya çıkınca kaldırıldı.

Osmanlı Devleti, 5 Ocak 1809 tarihinde İngiltere ile imzaladığı Kala-i Sultaniye (Çanakkale) Antlaşması ile Boğazları yabancı savaş gemilerine kapattı. 1829 Edine Antlaşmasıyla Rusya Boğazlardan ticaret gemilerini geçirme hakkına yeniden kavuştu. Bunun yanı sıra Osmanlı Devleti Boğazları sulh içinde bulunduğu bütün devletlerin ticaret gemilerine açık hale getirdi. Sultan İkinci Mahmud Han 1833 yılında Mısır meselesinde aldığı yardıma karşılık olarak Hünkar İskelesi Antlaşmasını imzaladı ve Boğazları Rusya lehine yabancı savaş gemilerine kapatmayı kabul etti. Bu antlaşma büyük Avrupa devletlerinin Boğazlar’ın sulh döneminde Osmanlı olmayan bütün savaş gemilerine kapalı tutulması kuralını benimsediği 15 Temmuz 1841 Londra Boğazlar sözleşmesi ile iptal edildi. Buna rağmen Osmanlı Devletinin müttefiki olan İngiltere ve Fransa Kırım Savaşı sırasında Rusya’ya saldırmak üzere donanmalarını Boğazlardan geçirdiler. Londra Boğazlar Sözleşmesi, bütün savaş gemilerinin Boğazlardan Serbest geçişine izin veren 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Boğazlar Sözleşmesine kadar yürürlükte kaldı. Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesinin ardından Boğazların hakimiyeti fiilen Osmanlı Devletinin elinden çıktı ve tamami ile İtilaf Devletlerinin eline geçti.

Lozan Antlaşmasıyla aynı anda imzalanan, Lozan Boğazlar Sözleşmesi sonucunda, Boğazlar, askerlerden temizlendi. Savaş gemilerinin geçişleri bir izin gerekmeden tamamı ile serbest bırakıldı. Barış döneminde yabancı ticaret gemilerine geçiş serbestliği verildi. Bir savaş döneminde Türkiye’nin tarafsız olması halinde de barış dönemindeki kurallar geçerli sayıldı. Türkiye’nin taraf olduğu bir savaş olduğu takdirde tarafsız gemilerin düşmana yardım etmemek şartı ile Boğazlardan serbestçe geçmesi kararı verildi.

Türkiye; Lozan Boğazlar Sözleşmesinin, Türkiye’nin hükümranlık haklarını kısıtlayan hükümler taşımasından dolayı Boğazlar rejiminin statüsünde ilk kez 1933 yılında Londra Silahsızlanma Konferansında değişiklik talep edildi. İtalya'nın dışında Lozan Boğazlar sözleşmesini imzalayan devletlerin katıldığı Montreux Konferansı sonrasında Boğazları tahkim etme konusunda Türkiye’ye tam yetki veren ve Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletlerin savaş gemilerinin geçişini kısıtlayan Montreux Sözleşmesi 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalandı.

Boğazlar Meselesi 1945 yılında Yalta ve Potsdam konferanslarında müttefik devletler arasında tekrar açıldı. Lakin kesin ve net bir anlaşma yapılmadı. Boğazlar meselesi, ikinci Dünya Savaşından sonra yeniden milletlerarası gündeme geldi ve devletler arasında tartışma konusu oldu. Sovyetler Birliği, savaşın ardından siyasi dengelerin değiştiğini, bu yüzden de Boğazlar rejiminde de yeni şartlara uygun bazı değişiklikler yapılması gerektiği düşüncesini bildirdi. İkinci Dünya Savaşı esnasında Türkiye’nin Montreux Sözleşmesine uygun davranmadığını öne sürerek kendi emniyeti için Boğazların Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine kapatılmasını ve Karadeniz’de kıyısı olan devletlerin savaş gemilerine ise her zaman açık tutulmasını istedi. Bunun yanı sıra Sovyetler Birliği düşmanca amaçlarla kullanımı engellemek için Boğazların Türkiye ile Sovyetler Birliği tarafından ortak olarak savunulmasını talep etti.. Bu talepler 7 Ağustos 1946 tarihinde ve 24 Eylül 1946 tarihinde iki notayla Türk hükümetine rapor edildi. ABD ve İngiltere Boğazlar rejimi konusunda yeni bir düzenlemeye karşı çıkmadıklarından dolayı Sovyetler Birliği’nin yaptığı teklifi kabul ediyorlardı. Lakin diğer batılı ülkeler Boğazlar rejiminin Montreux Sözleşmesinin esasları kapsamında milletlerarası bir toplantıda görüşülmesini ve bunun daha uygun olacağını savundular. Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında ikili görüşmeler yapılmasına itiraz ettiler. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Sovyetler Birliği’nin notalarına karşı 22 Ağustos 1946 yılında ve 18 Ekim 1946 yılında verdiği notalarla Boğazlar rejiminde yapılacak bir değişikliği ilke olarak kabul ediyor, ama bunun ikili görüşmeler yoluyla değil de milletlerarası bir toplantıda ele alınması gerektiğini bildiriyordu. Bu notalarda ayrıca Boğazlar konusunda ortak savunma talebinin kesinlikle kabul edilemeyeceği açıklandı.

Bu esnada meydana gelen bazı önemli siyasi ve askeri gelişmeler, Boğazlar rejiminin yeniden değiştirilmesi konusunda milletlerarası konferans toplanması hareketini sonuçsuz bıraktı. Dolayısıyla Boğazlar rejiminde bir değişiklik olmadı. Böylece Montreux Sözleşmesinin hükümleri günümüze kadar değiştirilmeden yürürlükte kaldı.

boğazlar meselesi boğazlar meselesi nedir boğazlar meselesi hangi antlaşma ile ortaya çıkmıştır boğazlar meselesi hangi antlaşma ile çözüldü boğazlar meselesi makale